Ege ve Helen kültürünü oluşturan Yunanların birçok efsanesi mevcuttur. Bilinenlerin ve Anadolu’da kulaktan kulağa yayılanların yanında bir de pek bilinmeyenler vardır. Persephone’den Pan’a, Perseus’tan Achilles’e birçok efsaneyi bu içerikte buluşturduk!
-
5 Kızıldeniz'in Hikayesi
Tanrılar zamanında, Nil Nehri'nin yakınlarında kurulmuş Etiyopya adında bir krallık hüküm sürerdi. Kral ve kraliçenin görenleri hayran bırakacak güzellikte Andromeda adında bir de kızları vardı. Andromeda'nın annesi ve babası onunla fazlasıyla gurur duyar, iyi bir evlilik yapmasını isterlerdi. Hatta annesi bir damat adayına kızını öyle övüyordu ki Andromeda'nın deniz perileri Nereidlerden bile daha güzel olduğunu ağzından kaçırdı. Bu patavatsızlık kulaktan kulağa yayıldı ve deniz tanrısı Poseidon'un kulağına kadar gitti. Poseidon, bunu duyunca öfkeden küplere bindi. Köyün yenilip yutulması için hemen bir plan kurdu.
Kendi emrinde olan deniz ejderhası Ketos'u görevlendirdi. Ketos'a tüm köyde taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmayana dek dehşet saçmasını emretti. Bu durumu duyan köylüler bağışlanmak için Poseidon'a yalvardı. Binlerce adak adayıp yüzlerce koyun ve keçi kurban ettiler. Poseidon, köyü bir şartla affetmeyi kabul etti. O da güzeller güzeli Prenses Andromeda'nın kurban olarak Ketos'a yedirilmesiydi. Güzel prensese köylüler el birliğiyle bembeyaz bir elbise dikti ve onu Ketos'un geleceği kayaya zincirlediler.
Minatouros'u yenen ve 12 genci kurtaran Perseus da bu olayı duyanlar arasındaydı. Hemen Eros'tan Andromeda'yı kurtarmak için yardım istedi. Başına da Minatouros'u yenerken taktığı Hades'in görünmezlik miğferini geçirdi. Eros, Perseus'un çağrılarına kulak verdi ve Andromeda'nın zincirlerini çözdü. Perseus da miğfer sayesinde Ketos'u öldürebildi. Ketos, o kadar kan kaybetti ki koca deniz kan kırmızısı oldu. O günden sonra Arap Yarımadası ve Afrika arasındaki bu denize “Kızıldeniz” dendi.
-
4 Pan'ın Müzik Aleti
Pan, çobanların tanrısı olarak bilinirdi. Yarı keçi, yarı insan biçimine sahipti. Avlanırken insanlara yardım eder, kendine ayrılmış bir dağda sürüsünü otlatırdı. Akşamları ise dağ perilerinin eğlencelerine katılırdı. Bu eğlenceler sırasında Pan, Syrinks adlı bir orman perisine âşık olmuştu. Syrinks'in peşinde bir sürü gizemli yaratık vardı. Ancak Syrinks, kendisini tanrıça Artemis'e adamış ve asla evlenmemeye yemin etmişti. Syrinks'i görenler onu tanrıça Artemis sanırdı. Ancak Artemis'in oku gümüşten, Syrinks'inki ise boynuzdandı. Pan, Syrinks'e kendisini sevdiğini ve evlenmek istediğini söylemiş ama Syrinks onu reddetmişti.
Syrinks, bir gün nehir kenarında diğer perilerle eğlenirken Pan onu kovalamaya başladı. Pan'ın niyeti Syrinks'i yakalamak ve ona ne kadar âşık olduğunu bir kez daha söylemekti. Ama Syrinks korkup Pan'dan kaçmaya başladı. Nehrin diğer ucuna kadar koştu. Syrinks, Pan'ın keçi ayaklarına karşı şansı olmadığını anlayınca su perilerinden yardım istedi. Su perileri de bu çağrıya karşılık verip onu bir demet sazlığa dönüştürdü.
Pan, tam Syrinks'e sarıldım derken bir demet sazlığa sarılmış oldu. Pan'ın kucağındaki sazlar rüzgârla ince sesler çıkarmaya başladı. Pan da saza dönüşen sevgilisinden ayrılmamak için sazları bir araya getirerek bugün sirinks olarak bildiğimiz müzik aletini yaptı.
-
3 Daphne ve Apollon Efsanesi
Apollon, Artemis'in ikiz kardeşi ve ışığın tanrısıdır. Dağlarda, ovalarda gezerken ırmak kenarında oturan bir peri görür. Bu peri genç ve güzel olan Daphne'dir. Apollon, güzel Daphne'ye hayran kalır ve onunla konuşmaya karar verir. Daphne, ona doğru yaklaşan Apollon'u görünce korkar ve hızla kaçmaya başlar. Apollon, güzel Daphne'nin peşinden koşar ve onu sevdiğini haykırır ama Daphne çok korkmuştur. Apollon, Daphne'ye o kadar yaklaşmıştır ki Daphne, onun nefesini saçında duyabiliyordur. Daphne, Apollon ona ulaşamadan toprağı ayağıyla eşeleyerek Toprak Ana'ya kendisini örtüp koruması için yalvarır. Toprak Ana, Daphne'nin sesini duyar ve onu daha önce hiç görülmemiş güzellikteki bir ağaca dönüştürür. Apollon, Daphne'nin bedenine sarılıp kalbinin son çırpınışlarını duyar.
Apollon, Daphne'ye “Daphne bundan sonra Apollon'un kutsal ağacı olacak. Senin dalların başıma taç olacak. Bundan sonra kahramanlar senin yapraklarından yapılmış çelenkler taşıyacaklar. Sonsuza kadar ikimizin adı yan yana olacak.” demiştir. Daphne, bu hoş sözler karşısında dallarını eğip Apollon'u selamlar. Daphne'nin gözyaşları hala Harbiye'de şelale oluşturmaya devam eder. O günden sonra defne ağacı yaprağı zaferi temsil etmiştir.
-
2 Hades'in Persephone'si
Hades, yeraltı dünyasının tanrısıdır. Ölümlüleri yeraltına götürmekle görevlidir. Zeus ve Demeter'in biricik kızları Persephone'yi gören Hades, ona âşık olur. Hades, Persephone'yle evlenmek niyetiyle Zeus'la konuşmaya gider. Zeus da Persephone'yi Hades'in kaçırması için bir plan kurar. Persephone, annesi ve arkadaşlarıyla çiçek toplarken gözüne harika bir nergis ilişir. Bu nergis Zeus tarafından toprağa yerleştirilmiştir. Persephone, bu nergisi almadan dönmek istemez ve koparmak için gruptan uzaklaşır. Persephone, çiçeğe uzanınca toprağın altından Hades atıyla fırlar ve Persephone'yi yeraltına kaçırır. Hades, masum kıza yeraltından bir nar ikram eder ve bir anlık dargınlıkla narı yiyen Persephone sonsuza kadar yeraltında hapsolur.
Demeter, kızını tüm yeryüzünde arar ancak bulamaz. Kızının acısıyla yataklara düşer ve artık dünyaya bereket getirmez. Zeus, kendisine dua eden halka acır ve Demeter'e rica etmeye gider. Ancak Demeter, kızı gelmeden baharı getirmemeye kararlıdır. Hades hem annesinin özlemiyle solan Persephone'yi hem de yeryüzünde açlıktan ölenleri görünce onu annesine götürmeyi kabul eder. Ancak sadece bahar ve yaz aylarında Demeter'in yanında, geri kalan aylarda ise Hades'in yanında olmak şartıyla… Demeter, kızının geldiği aylar toprağa yeniden bereket getirip baharı başlatır. Hades, Persephone için Persephone'den vazgeçerken Persephone'nin doğurduğu hiçbir çocuk Hades'ten değildir.
-
1 Akhilleus ve Patraklos'un Aşkı
Akhilleus, Phtia Kralı Peleus ve Su Tanrıçası Thetis'in oğludur. Tanrıça Thetis, Akhilleus'u ölümsüzlük nehrinde yıkarken kendisinin değmemesi gerektiği için Akhilleus'u sol topuğundan tutup suya sokmuştur. Bu nedenle Akhilleus'un tek zayıf yeri aşil tendonudur. Akhilleus daha çok küçükken katıldığı koşu yarışlarındaki birinciliğiyle tüm Ege’de nam salmıştır. Altın saçlı atletik yapılı bir çocuktur. Ancak annesinden üstüne kalan birçok rivayet vardır.
Patraklos ise Opus Kralı'nın oğludur. Prens olmasına rağmen ne babası onu sever ne de insanlar ona saygı duyar. Annesiyle dalga geçen bir arkadaşını kaza eseri itip düşürünce çocuk ölür. Babası da başarısız bir çocuk olduğundan dolayı onu korumaz ve Phtia'ya sürgüne yollar. Phtia'da Akhilleus'la birlikte büyüyen Patraklos, çok becerikli ama hala savaşamayan bir genç olmuştur. Akhilleus ile hem dost hem de sevgilidir. Böyle huzurlu şekilde Phtia'da yaşarlarken Troya Savaşı baş gösterir ve rivayete göre Hektor'u ancak Akhilleus yenebilir.
Akhilleus ve Patraklos, Troya Savaşı için gemileriyle Phtia'yı temsilen Myrmidonların başında yola çıkarlar. Savaşın ilk dokuz yılı son derece kanlı ama Myrmidonların önde olmasıyla sonuçlanır. Herkes savaşın bitmesi için Akhilleus'un Hektor'u öldürmesini bekliyordur. Ancak Akhilleus, annesinin tanrı olmasından dolayı eğer Hektor'u öldürürse öleceğini çok iyi biliyordur. Bu yüzden kendisine Hektor'u ne zaman öldüreceğini soranlara "Hektor hala bana bir şey yapmadı." diyordur.
Akhilleus ve Patraklos, savaş sırasında birçok kadını köle olmaktan kurtarıp onlara okuma yazma öğretmiştir. Bunların arasında Patraklos'un arkadaşı olan Berseis de vardı. Agememnon, Berseis'i esir alınca Akhilleus sinirlenip savaştan birlikleriyle birlikte çekilir. Myrmidonlar, Phtia birliklerinin ayrılmasıyla kaybetmeye başlar hatta Troyalı birlikler kamplara kadar gelir. Bu sırada Akhilleus'un annesi Thetis, Akhilleus'a Hektor'un onun çok önemsediği birini öldüreceğini ve şehri Akhilleus'un alamayacağını, bir oğlu olduğunu onun alacağını söyler. Bunun üzerine merhametli Patraklos, Akhilleus'un zırhını giyip savaş meydanına çıkar.
Akhilleus'u gördüğünü sanan birlikler şevkle Athena tarafından büyülenmiş Troya surlarına saldırır. Patraklos mızrak atmaya çalışırken üzerindeki zırh Athena tarafından çözülür. Onun Akhilleus olmadığını anlayan Troyalılar Patraklos'a acımasızca saldırır. Hektor, onu bir mızrakla öldürür. Akhilleus, Patraklos'un öldüğünü duyunca çılgına döner. Patraklos'un ölü bedenini bir ay boyunca çadırında tutar ve sonrasında ruhunun huzura kavuşması için yakarlar. Ancak Akhilleus onun bedeninin gömülmesine izin vermez ve kendi külleriyle karıştırılmasını emreder. Akhilleus, Patraklos'un cenazesinin olduğu gün 12 Troyalı genci de yakarak öldürür ve o gün Hektor'u öldüreceğini söyler.
Akhilleus, savaş meydanına zırhsız çıkar ve Hektor'u öldürür. Ancak korkak Paris, Akhilleus'u o bakmazken topuğundan vurarak öldürür. Akhilleus'un bedeni de yakılıp Petraklos'un külleriyle birleştirilir. Ancak Akhilleus'un oğlu Troya'ya gelir ve babasının Petraklos gibi bir hizmetçiyle aynı mezarda yatamayacağını söyler. Mezar taşına Patraklos'un adı yazılmaz.
Yunan inanışına göre mezar taşı olmayan ruhları Hades yeraltına götürmez. Patraklos'un ruhu Akhilleus'un mezarında, birinin onu hatırlamasını bekler. Ancak herkes Troya'nın fethedilmesiyle gitmiş ve onu unutmuştur. Yalnızca oğlunun mezarını ziyarete gelen Thetis onu görür. Fakat Patraklos'u sevmeyen Thetis, onun dünyanın en büyük savaşçısıyla aynı mezarda olmasını istemez. Fakat Patraklos Thetis'e yalvarır ve tüm anılarını aktarır. Bunun sonucunda Thetis, gözyaşlarıyla Patraklos'un adını mezar taşına kazır ve "Yeraltında seni bekliyor." der. Patraklos ve Akhilleus'un ruhu yeraltında el ele tutuşup hak ettikleri huzura kavuşur. Çanakkale Troya Antik Kenti'ne giderseniz Akhilleus ve Patraklos'un ruhunu hala hissedebilirsiniz.
Daha fazlası için...
- "Akhilleus'un Şarkısı" ve "Ben, Kirke" adlı Madeline Miller'ın iki romanına göz atabilirsiniz.
0 Yorum