İnsanlığın Gelişim Sürecindeki En Eski Alışkanlık: Dedikodu!

Bizler atalarımızdan genler haricinde alışkanlıkları da aldık. İletişimin başlıca öğelerinden biri olan dedikodunun insan evrimindeki yerini inceliyoruz!


Yuval Noah Harari’nin Homodeus isimli eserinde de bahsettiği gibi hayal dünyamızın kapılarını aralayan alışkanlığımız dedikodudur. Aslında tüm insanlık tarihinin ve medeniyetinin iletişim üzerine kurulduğunun bugün hepimiz farkındayız. İletişim sadece fikirlerin ve duyguların aktarımı gibi görülüyor. Oysa bilgi ve olayların aktarımı sırasında sağlıklı, doğru bir iletişimin önemi oldukça yüksektir. Bizler yazılı veya sözlü olarak iletişimin günlük hayatımızdaki sağlıklı toplumun temellerini oluşturduğunu biliyoruz. Bu nedenle iletişim yollarımızı geliştirmenin ve iletişimimizin kalitesini arttırmanın yollarını arıyoruz. 

Peki, iletişimin kaynağının ve orijininin atalarımızdan nasıl bizlere miras kaldığını biliyor musunuz? Atalarımız avcı-toplayıcı dönemlerindeyken buldukları besinleri veya gördükleri tehlikeleri, her sosyal toplumun yapacağı gibi kendi gruplarındaki diğer bireylerle paylaşıyordu. Ancak büyük olasılıkla grupların içerisinde bazı bireyler, gördüklerine fazladan anlam katıyor veya anlatırken farklı betimlemelere başvuruyordu. Grup içerisinde hitabet yeteneği yüksek olan bu bireylerin öne çıkması ve popüler hale gelmeleri, belki de olayları abartma oranlarını yükseltti. Sonrasında bu anlatılar hikayelere ve efsanelere evrimleşti. 

Anlatılardan dedikodulara geçiş!

İslam dininde gıybet olarak da anılan ve kötü, istenmeyen bir davranış olarak yasaklanan dedikodunun içeriği; insanlar arasında sorun oluşturacak haberleri veya yalanları aktarmak olarak özetlenebilir. Bu davranış dedikoduyu yapan kişinin mizacına bağlı olarak oldukça kötü sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle toplumumuzda dedikodu yapmak ayıp ve hoş görülmeyen davranışlardan biridir.

Diğer taraftan, yukarıdaki paragrafta bahsettiğimiz anlatı da bir tür dedikodudur. Çünkü aslında görülen veya duyulan haberin değiştirilmiş hali diğer insanlara aktarılmıştır. Peki, kişiler bilgileri farklı mensuplara aktarırken hiçbir ekleme yapmasaydı ve sade şekilde aktarsaydı ne olurdu? Büyük olasılıkla bugün hayatımızı şekillendiren dinler, hikayeler ve davranışların birçoğu hayatımızda olmazdı. Buna bağlı olarak hayal gücümüz gelişmezdi, sonuç olarak teknolojik gelişmelerden sağlık sektöründeki yeniliklere kadar pek çok ilerlemenin önünü kesmiş olurdu. 

Örneğin dinlerde bulunan peygamberlerin Tanrı’dan aldığı haberleri bizlere getirdiğini düşünün. Dedikodunun temeli olan hikaye aktarımından yoksun bireylere bu din geldiğinde haberlerin ve bilgilerin yayılması zorlaşacaktı. Dahası bu haberler gelse bile hayal gücü yönünden düşük olacakları için hem inananların hem de inanmayanların kafasını karıştıracak bir sürü uygulama ortaya çıkacaktı. 

Dedikodu ve hikaye arasındaki fark nedir?

Başka bir tanımlamada ise anlatıların hikayelere veya dedikodulara dönüşmesi etik kavramına bağlıdır. Bir anlatı aktarılırken kötü niyetle ve başkasının bilmemesi gereken bilgiler içeriyorsa dedikodudur. Öte yandan iyi bilgiler içeriyorsa ve bir yarar sağlamayı amaçlıyorsa hikaye olarak isimlendirilebilir. İnsanların özel hayatlarıyla veya eksik yönleri hakkında yapılan bilgi aktarımının yanlış bir davranış olduğunu aklımızdan çıkarmadan, geçmişteki haberlerin ve olayların dedikodular sayesinde kendi aralarında ve bugünlere kadar aktarıldığını anlattığımız yazımızın sonuna geldik. Sizler dedikodu ve etkileri hakkında neler düşünüyorsunuz? Yorumlarda düşüncelerinizi bizimle paylaşabilirsiniz.


Beğendiniz mi? Paylaşmayı Unutmayın!

Sizin Tepkiniz Nedir?

Üzgün Üzgün
0
Üzgün
Komik Komik
0
Komik
Tatlış Tatlış
0
Tatlış
Sinirli Sinirli
0
Sinirli
Şaşkın Şaşkın
0
Şaşkın

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir