Ankara Savaşı tarihe birçok açıdan şekil vermiş bir olaydır. Dönemin şartlarına bakıldığında Doğu’nun fırtınası Timur ile Batı’da yükselen Osmanlı Hanedanlığı arasındaki bu savaş tüm Anadolu, Arap ve Balkan coğrafyasının kaderini değiştirmiştir. Her ne kadar savaşın sonucunu bilsek de bu yazıda savaşın nedenlerini, savaş sırasında yaşananları ve savaşın sonuçlarını inceleyeceğiz.
Savaşın birçok nedeni mevcuttur. Ancak en önemli neden ise Timur’un şu sözleri ile açıklanabilir: “Dünya, iki hükümdarın sahip olacağı kadar değerli ve büyük değildir. Nasıl gökyüzünde bir tane Tanrı var ise yeryüzünde de bir tane hükümdar olmalıdır.” Bu sözün ardından bahsi geçen iki güçlü devletin savaşması için gerekli olan tek şey birkaç kıvılcımdı.
Bu kıvılcım ise Karakoyunlu Devleti'nin hükümdarı olan Kara Yusuf’un savaşta Timur'a kaybedince Osmanlı Devleti’ne iltica etmesi oldu. Timur, dönemin en keskin zekalı komutanlarından birisiydi. Bu ilticanın sürekli olarak bir tehlike arz ettiğini biliyordu ve Osmanlı’dan bu kişilerin aileleriyle birlikte teslim edilmesini veyahut öldürülmelerini istemiştir. Bu istek karşısında I. (Yıldırım) Bayezid kendi topraklarında kendi hükmünün geçeceği gerekçesi ile Timur'un isteğini reddetmiş, böylelikle bu olay ikilinin arasını açmaya başlamıştır.
Bu olayın ardından tehlikenin kapıda olduğunu anlayan Osmanlı, Memlük ve Altın Orda devletleri, Timur’a karşı bir ittifak oluşturmuşlardır. Ancak bu ittifakın gücü oldukça tartışılırdı. O dönemde Memlük Sultanı, yaşından dolayı iktidar gücünü kaybetmeye başlamıştı. Altın Orda Devleti ise Timur üzerine akınlar yaparak onu kışkırtmaya çalışmaktaydı. Bu iki devlette teker teker Timur’un gazabından nasibini alarak Osmanlı Devleti’ni yalnız bıraktı.
Son olarak en çok bilinen sebeplerden biri de birbirlerini aşağılayıcı yazışmalarıydı. Bu olay günümüz tabiri ile “yangına körük ile gitmek” deyiminin ete kemiğe bürünmüş hali diyebiliriz. Kimi tarihçiler iki devletin birbirini hızla tüketmesi için plan yapılıp bu yazışmaların içeriğinin değiştirildiğini öne sürmektedir. Bu olay üçüncü kişiler tarafından düzenlense de düzenlenmese de iki devlet birbirleriyle yok olma pahasına savaşmıştır.
İlk mektup Timur tarafından gönderilmiş ve Bayezid'in Kara Yusuf ile Bağdat Sultanı olan Ahmed Celâyir’in Osmanlı idaresine sığınma taleplerini kabul etmemesini, bu iki kişiyi yakalayıp aileleriyle ya kendisine teslim edilmesini veya öldürülmelerini ya da ülke sınırı dışına çıkarılmaları gibi alternatif teklifler sunmuştur. Buna karşılık Bayezid’in cevabı ise “...Ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kâfirsin. Mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin. Osmanlı sultanlarını, Acem padişahlarına benzetme. Osmanlı askerleri de ne Kıpçak ülkesi Tatarı gibi sıradan insanlar, ne de Hint toplulukları gibi başıboş, sere serpe avare kalabalıklar değildirler. Osmanlı askerleri, Irak ve Horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir. Yine sen, Osmanlı askerlerini Şam ve Haleb (Memlûk) askerlerine de benzetmeyesin...” şeklinde olmuş ve eklemiş olduğu son satırlarda “...bu mektup eline geçtikten sonra savaş meydanına her kim ki gelmeyip kaçarsa, onun eşi üç talakla kendisinden boş olsun...” diyerek Timur’u savaş meydanına davet etmiş, gözdağı vermiştir. Bundan sonraki mektuplaşmalar siyasi hamleler ile düşmanı oyalama ve savaş hazırlığı için zaman oluşturmadan esastır. Kaynakçada tüm mektupların içeriğine ve orijinal metinlere erişebilirsiniz.
Sayılar kaynaklara göre değişiklik gösterse de genel kanı olarak Osmanlı güçlerinin sayı bakımından eksik kaldığı kabul edilmektedir. Ortalama sayı olarak 90 binlik Timur kuvvetlerine karşı 60 binlik Osmanlı kuvvetleri Ankara’nın Çubuk Ovası'nda karşılaştılar. Bu savaştaki enteresan olaylardan biri de Timur’un, kuvvetlerini Osmanlı kuvvetlerinin etrafından kaydırarak Çubuk Ovası'na daha erken varıp rakibinden daha iyi bir pozisyonda kamp kurarak tahkimat hazırlıklarına başlamasıdır. Aynı zamanda Ankara Kalesi'ni kuşatarak kaledeki garnizonun savaş anında saldırısını da engelledi. Ankara Çayı'nın aşağı kısımlarına setler koydu ve civardaki kuyuları zehirledi. Böylelikle Osmanlı ordusu içecek su dahi bulamayacak durumda kalacaktı.
Bunun yanı sıra askerlerini bölgeye yayarak savaşın olacağı bölgeyi inceledi ve buralarda hakimiyet kurdu. Timur cephesinde tüm bunlar yaşanırken Osmanlı askerleri ise Ankara Kalesi'ne son sürat yol alıyordu. Bu zorlu yürüyüş orduyu yormuştu ancak 27 Temmuz 1402’de ovaya vardılar. Bu zaman Timur’un tahmin ettiğinden birkaç gün önceydi. Her şeyi hesaplayan Timur, burada büyük bir hata yapıp rakibini küçümsemişti. I. Bayezid, Yıldırım lakabını kolay bir biçimde kazanmamıştı. O lakap kendisine 32 yaşında katıldığı bir savaşta gösterdiği cesaret, atiklik ve yiğitliğinden ötürü verilmişti. Sultan bu durumu astlarının ısrarlarına rağmen kullanmadı ve bir gün bekledi. Beklemesinin nedenleri arasında askerinin yorgunluğu ve eşit bir biçimde yapılacak olan mücadelenin daha onurlu olacağı bulunmaktaydı. Timur yaklaşan Osmanlı birliklerini görünce hemen çevredeki askerlerine toplanma emri verdi ve savaş düzeni aldı. Savaş artık kaçınılmazdı. Rivayetlere göre iki ordu da çoğunlukla Müslümanlardan oluştuğundan dolayı sabah namazını kıldıktan sonra savaş düzeni aldı.
Timur’un ordusu genellikle çağatay atlı okçulardan oluşmaktaydı. Hakimi olduğu bölgelerden de askerleri mevcuttu. Timur merkezi komuta ediyordu ve ordusunu iki kanat bir merkez ve bir rezerv birlik olarak bölmüştü. Sol kanadı genç oğlu Şahruh, sağ kanadı büyük oğlu Mirhan Şah, rezerv birlikleri ise torunu Muhammet tarafından komuta ediliyordu. En önde ise otuzdan fazla savaş fili, kanatlar ve merkeze bölüştürülmüş bir biçimde savaş düzeni almışlardı.
Buna karşı Bayezid, üç oğluyla birlikte merkezde solak okçular ve yeniçerileri; oğlu Süleyman sol kanatta Tatar atlı okçular ve Rumeli birliklerini; Mehmet ise rezerv birliklerini kontrol etmekte idi. Sağ kanatta Osmanlı’ya bağlı Sırp şövalyeleri ve Anadolu birlikleri Stephan Lazarovic tarafından komuta edilmekteydi.
İlk çarpışmalar Osmanlı’nın sol, Timur’un sağ kanadı arasında yaşanmıştır. Ardından Timur sol kanadına Sırplara saldırmasını emretti ancak bu saldırı Sırplar tarafından durduruldu ve hatta Osmanlı kuvvetleri bu bölgede alan kazanmaya başladı. Timur bu gelişmenin akabinde Timur rezervinin yarısını buraya kaydırarak inisiyatifi eline aldı. Tüm bu olaylar yaşanırken Tatarlar taraf değiştirerek Osmanlı sol kanadına arkadan saldırdı. Bu hamleye karşı Bayezid, rezervlerini sol kanada kaydırarak durumu eşitlemeye çalışırken bu sefer de emrindeki Anadolu Beylik askerleri ihanet etti. Bu ihaneti de Stephan Lazarovic’i sağ kanattan merkeze çekerken Anadolu Beylik askerlerine arkadan saldırması ile bastırdı. Stephan Lazarovic, Bayezid'in savaş alanından çekilmesini istese de bu isteği gerçekleşmez. Bayezid, merkez birlikleri ve kalan sağ kanat birlikleri ile korunabilecek bir tepeye çekilirler. Etrafları sarılan Osmanlı birlikleri son askere kadar savaşırken en azından Sultan ve üç oğlunun kaçması için bir boşluk oluştururlar. Ancak Bayezid bu geri çekilme sırasında esir düşer.
(Stanislaw Chlebowski, 1878)
Osmanlı birliklerinin 30 bin asker kaybettiği bu savaşta Timurlular yalnızca 15 bin asker kaybetmiştir. Savaşın ardından Timur tüm Anadolu’ya boyun eğdirmiş, Konstantinapol’den ve Genovalı ticaret şehirlerinden haraç ve hediye almış, haraç vermeyi kabul etmeyen İzmir Kalesi'ni ele geçirip Müslümanların komutasına vermiş, dönüş yolunda ise çevre vilayetlerden haraç ve hediye toplayarak Semerkant’a dönmüştür.
Timur tüm bunları yaparken Osmanlı bir iç savaşa sürükleniyordu. Bayezid varis atamadan esir düştüğü için oğulları 11 yıl sürecek bir iç savaşın pençesine düşmüş, Anadolu’da kurmaya çalıştıkları siyasi birlik bozulmuş ve Bizans üzerindeki baskı azalmıştır. Neredeyse tüm Anadolu toprakları kaybedilmiş ve başkent Bursa yağmalanmıştır.
Kaynakça:
- Abdurrahman Daş, Ankara Savaşı Öncesi Timur ile Yıldırım Bayezid'in Mektuplaşması, Selçuk Üniversitesi
- Musa Şamil Yüksel, Dönemin Arap Kaynaklarına Göre "Ankara Savaşı", Ege Üniversitesi
- Risale-i Nur Enstitüsü
- Yılmaz Murat, Bizans Kaynaklarına Göre Ankara Savaşı, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
0 Yorum