Barış Bıçakçı, kendi kitabının arkasına yazdığı gibi, kitabını söyle tanımlıyor: “İki yakın arkadaşın aynı kadına aşık olması ve kahvaltıda peynirin üzerine reçel sürebilme iştahı.” Ama bu açıklamadan daha fazlası olduğu aşikar.
Barış Bıçakçı, bize hayattaki durumları ve hisleri başka başka pencerelerden baktırırken aynı zamanda en son farkedilen cisimlerin ve insanların özelliklerini aktarıyor. Sanki hikaye sokakta yanımızdan geçen adamların hikayesi oluyor; tüm zamirler sanki olayların içine yayılmış, oturmuş seyrediyor. En küçük detayı bile aktaran Barış Bıçakçı, gerçeklik hissini daha daha artırıyor.
Liseden beri sıkı sıkıya dost olan Ender ve Çetin, yıllarca ayrı kaldıktan sonra sonunda Ankara'da aynı eve çıkmıştır. Amerika'da yaşayan arkadaşlarının ailesi, yani Fikret'in ailesi, bir trafik kazasında hayatlarını kaybeder. Cenaze yapılır ve Fikret arkadaşlarına Nihal'in yanlarında kalmalarını rica eder. Ender ile Çetin başta isteksiz olsa da kabul ederler ve olaylar bundan sonra başlar. Kısaca kitabın konusu iki orta yaşlı dostun aynı kıza, Nihal'e, aşık olma durumudur.
Olaylar Ender'in anlatımıyla aktarılır. Ender, daha fazla okur yazar. Çevirmendir. Çetin ise inşaat mühendisidir. Biraz daha atılgan, biraz kaba, biraz sen bendir. Dostlukları gerçekten zamanla aşka, tutkuya dönüşmüştür. Çetin İstanbul'a üniversiteye gittikten sonra Ender yalnızlığından cinsiyet farketmeden herkeste Çetin'i aramıştır. Aynı zamanda Ender İstanbul'da iken Çetin'in evinde kaldığı vakit yatma saati geldiğinde Çetin'in içi rahat etmeyerek sevgilisine: "Yere yatak serelim Ender de burada bizimle kalsın, yoksa çok üzülür." diyebilecek kadar düşkündür Ender'e.
Nihal'e gelecek olursak başta odasından çıkmaz, insan ilişkilerine girmez ve acısını yaşar. Nihal'in saflığı ve güzelliği, Ender ile Çetin'in dikkatini çeker.
Şunu belirtmek isterim ki Barış Bıçakçı'nın ilk romanı dahil toplam 3 kitabını okudum. En azından yorum yapacak kadar bilgiye sahibim. Yalın, duru ve doğal bir anlatımı var.
Barış Bıçakçı; farkedilmeyen şeyleri, gözümüzden kaçan olayları çok güzel yazmış. Bundan dolayı ilk başta akıcı olmamakla suçladım ama okudukça ne anlattığı kadar nasıl anlatıldığı da tam bir örnek olunacak bir şekilde yazıldığı sonucuna vardım. Bizim Büyük Çaresizliğimiz ne kadar aşk, dostluk ve samimiyet içerse de ara kahramanların hikayelerini ve çıkmazlarını çok iyi bir şekilde yansıtmıştır. Hiç yabancı gelmeyen, akıp giden bizi anlatıyor aslında. Doğu ve Batı'nın ortasında, iyi ve güzelin arasında gidip gelirken arada geçen zamanlarımızı harcıyor ve ölüyoruz. Bu gerçeği Barış Bıçakçı gibiler anlatmayacak da kim anlatacak bize?
Kitaptan uyarlanarak çekilmiş aynı isimli filmi de vardır. Başrollerinde Güneş Sayın, Fatih Al, İlker Aksum oynamış; Seyfi Teoman'ın yönetmenliğinde Ankara'da çekilmiştir.
0 Yorum